Her ülke, her şehir için biliyoruz ki bir çok yazı yazıldı. Püf noktaları, dikkat edilmesi gerekenler, gezilmesi gereken yerler, olmazsa olmazlar vb. Benim yazımın çıkış noktası bunları tek tek anlatmak yerine, yalnız bir kadın olarak, yarım yamalak İngilizce’yle yurt dışı ve yurt içi tatillerimi nasıl yaptığım olacak. Bir çok kadın arkadaşımdan “Nasıl gittin? Nerede kaldın? Zorlandın mı?” gibi sorular aldım. Umarım bu yazı sizlere biraz cesaret verir, aklınızdaki soruları yanıtlar; bileti, vizeyi kaptığınız gibi tatillere çıkarsınız 🙂 Bu yazıda Budapeşte ‘yi anlattım.Hadi Budapeşte ‘de neler yaptığımı okuyalım.
Başlıklar
İLK OLARAK…
Yalnız bir seyahat için her şeyden önce kendimize güvenmemiz gerekiyor sanırım. Bu öz güven biraz parayla, biraz yapabileceğinize olan inancınızla, biraz da çevremizin/ailemizin manevi desteğiyle oluyor diye düşünüyorum. Benim param azdı, inancım çoktu, aile desteğim ise hiç yoktu.
Ailem hiç bir zaman tek başıma tatile çıkmamı desteklemedi. Başta köstek de oldular ama ben yalnızdım ve tatil yapmak istiyordum. Biraz ikna çabaları biraz da inatçılıkla bir baktım ki yurtdışındayım 🙂 Para kazanmanın etkisi de çok büyük oldu elbet. Paramı kazanınca özgüvenim daha da arttı ve önce yurtiçi tatillere gitmeye başladım. Tabii ki sonrasında bu yerler bana yetmedi, yurtdışına gitmeye başladım.
NEDEN BUDAPEŞTE’YE GİDELİM?
Öncelikle Budapeşte’yi neden merak ediyorsunuz ve gezinizi neye yönelik yapacaksınız, bunu belirlemek çok önemli. Ben gece hayatı ve Tuna Nehri’ne olan sevdam dolayısıyla gittim Budapeşte’ye. Pekâlâ kaplıcaları, tarihi yapıları görmeyi de tercih edebilirsiniz.
Tek başınıza olmanızın en güzel yanları; özgür ve rahat olmak, birçok insanla tanışmanız, diliniz yeterli değilse dilinizi geliştirebilmeniz. Yanınızda Türkçe konşan biri olmadığı zaman, yabancı dil konuşmaya maruz kalıyorsunuz ve bu sayede diliniz gelişiyor. Grammar yok, tenseler yok, beden dili ve “aslında biliyorum ama konuşamıyorum” var 🙂
Budapeşte hakkında ilk söyleyebileceğim şey şu sanırım: Yurtdışına ilk defa çıkacakların İtalya’ya alternatif olarak Budapeşte’yi de tercih etmelerini kesinlikle öneririm. Budapeşte ne Avrupa gibi ne değil. Türkiye’ye benziyor ama Türkiye değil. İnsanı çok sıcakkanlı, Türkleri çok seviyorlar. Hostelde, barlarda İstanbul’dan geldiğimi söylediğimde “Türkiye? Komşu? “ cümleleriyle çok fazla karşılaştım. Bu da ister istemez çok da yabancı bir yerde olmadığınızı hissettiriyor. Bu yüzden ilk yurtdışı tecrübeniz için Budapeşte gayet uygun.
NEREDE KALDIM?
Ben hem dilimi geliştirmek hem ucuz tatil yapmak hem de eğlenmek istiyordum. Seyahatime çok az bütçe ayırabilmiştim. 7 ay öncesinden belli olan bu geziye Pegasus’tan 375 liraya bilet yakaladım, booking üzerinden bir hostele rezervasyon yaptım. 3 gece için Walking Budapest Hostel’e (4 kişilik karma oda) 20 euro ödeme vaadiyle yol almaya başladım. 3 erkekle aynı odada kalmak başta gerginlik yaratsa da tek sorun fazla horlamaları oldu 🙂 Bunun dışında hiçbir sorun yaşamadım. Hatta odamdaki Japonyalı arkadaş çok kibar ve saygılıydı.
Hostellerin mutfağı en güzel sosyalleşme alanlarından. Bir çay alırken bile yabancı biriyle sohbet etmek sizi iyi hissettirecektir. Konuşamamaktan kaçmayın. Çünkü Türkiye’deki gibi ingilizce konuşamadığınızda size gülenler asla olmayacaktır.
ULAŞIM NASILDI?
Bu gezideki en büyük yardımcılarım Google Maps, Google Translate, Tripadvisor ve Spotify’dı. Kulaklığımı takıp Budapeşte sokaklarını keşfetmek müthişti. Düz, yokuşsuz bir şehir olduğu için bir çok yere yürüyerek gidebilirsiniz. Hatta bisiklet kiralamanızı da öneririm. Sokaklarda kiralama yerleri mevcut. İlk 30dk. ücretsiz kullanabilirsiniz. BU uygulamadan kayıt yapın ve kredi kartınızla ödeyin. İşte bu kadar!
Budapeşte’de otobüs, tramvay ve metro ağı da gayet gelişmiş. Aman diyim, metroya biletsiz binmeye kalkmayın. Kontrolcü amcalar biletleri manuel bir şekilde kontrol edip metroya binmenize izin veriyorlar ya da vermiyorlar. Diğer ulaşım türlerinde kontole hiç denk gelmedim.
ÖNEMLİ: Haftasonu M3 Metro hattı çalışmıyor ancak onun güzergahında giden M3 otobüslerini kullanabilirsiniz.
NEREDE KAHVALTI ETTİM?
Hostelimde ücrete kahvaltı dahil değildi, bu yüzden şehirde ucuz kahvaltıcılar buldum. İlk sabahımda 3 Pajamas ‘a gittim. Çok minik, biraz havasız ancak lezzetli kahvaltılar yiyebileceğiniz bir mekan. (1 Tost ve 1 Flat white: 1300 Forint=4.4€) İkinci sabahımda ise Lions Locker and Breakfast ‘ı tercih ettim. İnanılmaz sempatik çalışanları ve lezzetli bagellerini mutlaka tadın. (1 Bagel ve 1 Earl Grey Çay: 1980 Forint=6.19€)
Gittiğim kahvaltıcılar hep kalabalıktı ve yer bulunması zordu (Özelikle Lions Locker’da) ama ben çok kolay yer buldum. Çünkü 1 kişiydim ve sıcakkanlı insanlar ayakta kalmamı istemiyor, masalarını benimle paylaşıyorlardı. “Hello, sorry, I’m still learning English.” Cümlesiyle muhabbete girdiğimdeyse anlayışla karşılanma oranımın %100 olduğunu farkettim.
NERELERİ GEZDİM?
Kahvaltılarımdan sonra Tuna kıyısına gidip bol bol gezdim. Selfie yapamayan insanlara fotoğraflarını çekmeyi teklif ettim ve galiba biraz fazla sosyalleştim ki onlar da benim fotoğraflarımı çekmeyi teklif ettiler 🙂 Tuna Kıyısı bana hep huzur verdi. Güneşe karşı oturup kitap okudum, yürüyüş yaptım. Sonra o güzel tepelere çıkmak üzere Chain Köprüsü‘nden geçtim.
Tuna’ya tepeden bakan en güzel yapı sanırım Balıkçı Tabyası. Budapeşte’nin iki yakasını da görebileceğiniz, muazzam manzaraya sahip bir yer. Dilerseniz 6€ karşılığı teleferikle çıkabilir, dilerseniz patikadan Hint bir turistle sohbet ede ede çıkabilirsiniz. Ben tabii ki ikincisini tercih ettim. Ve sonra kendime tepede bir sıcak şarap ısmarlayıp manzaranın keyfini çıkardım.
Budapeşte hem düzlük hem de tarihi yerlerin birbirine yakın olması dolayısıyla çabuk gezilecek bir şehir. Bu civardaki tüm tarihi mekanları 2 günde gezebilirsiniz. (Ben çok az müzeye gittiğim için 2 günde bitirdim.)
Biraz pahallı olsa da, yine şehir merkezindeki Budapest Eye’a binip şehri kuşbakışı izleyebilir, kendinizi şımartabilirsiniz. Ben 2 bira az içip bu manzaranın keyfini çıkardım.
ÖNEMLİ: Gezerken susayacaksınız ve marketlerden su almak isteyeceksiniz. Doğal kaynak suyu için PEMBE KAPAKLI, sodalı/asitli sular için MAVİ/YEŞİL KAPAKLI suları alabilirsiniz.
NEREDE AKŞAM YEMEĞİ YEDİM?
Günlük neredeyse 7 km yürümüştüm ve tabii ki akşamında acıkmıştım. Akşam yemeğim için merkezden bir çıt uzaktaki Kiadó Pub’a gidip güzel ve büyük porsiyonlu yemeklerinden yedim.(Tavuk Izgara ve 1 pilsner bira: 3140Ft=9.75€)
2.akşamımda ise Macaristan’ın geleneksel yemeği Gulaş yemek istedim. İşte tatlı personeliyle Frici Papa Kifozdeje. Yanında Budapeşte’nin yerel birası Saproni’yi de tavsiye ederim. (1 porsiyon Gulaş ve 1 Saproni Bira: 2005Ft=7.17€)
EĞLENMEK İÇİN NEREYE GİTTİM?
Budapeşte’de, Mart başında hava hâlâ soğuk olduğu için gece hayatı biraz durgundu. Çünkü Budapeşte’de daha çok yazın açık olan kulüpler mevcut. Ancak Szimpla Kert her mevsim en gözde mekan. Benim için Szimpla Kert’de dolaşmak, bira içmek harika bir deneyimdi. (1 50lik bira ortalama 1000Ft=3.11€) Budapeşte’nin nüfusunun yarısını sanırım öğrenciler oluşturuyor ve burada eğleniyorlar. Soğuk havaya rağmen en kalabalık sosyal alanlardan biriydi burası. Bol bira, bol muhabbet, bol müzik 🙂
Akvarium Klub da, techno müziğin ve partilerin ağırlıkta olduğu bir club. Ben sevdiğim bir djin partisi için 2500ft’e bilet almıştım. Akvarium Klub merkezde yer aldığı için hostelimden yürüyerek ulaştım ve çok eğlendim.
İSTANBUL’A DÖNÜŞ…
Eğlenerek, bol bol yürüyerek ve yeni insanlarla tanışmanın mutluluğuyla Budapeşte’den ayrılma vakti geldiğinde takvimler 4 Mart’ı gösteriyordu. Budapeşte havalimanından geleneksel bir Macar içkisi olan Palinka’yı da alıp uçağıma doğru yol aldım.